Hanoi, Ninh Binh, Halong Bay ve Sapa – Vietnam Gezi Rehberi

Fotoğraflarına baktığımda yıllarca gitmeyi hayal ettiğim fakat vize prosedürleri yüzünden hep ertelediğim Vietnam için sonunda planlar yapmaya başlamıştım. Finlandiya gezim sonrasında geçirdiğim hastalık nedeniyle uzunca bir süre gezememiş, gezemedikçe daha çok hastalandığımı düşünmeye başlamıştım. Mutlaka Asya’ya yeniden gezi düzenleyip o sıcacık insanların muhteşem kültürleriyle ve doğal güzellikleriyle yeniden buluşmalıydım. İlk önce Hindistan’a gitmeye karar vermiştim ama hijyen sorunları nedeniyle hastalığımı da düşününce vazgeçtim. Sonra ani bir kararla ertelediğim Japonya ve Vietnam gezisi için hazırlıklara başladım.

Vietnam Vizesi

Türk vatandaşları Vietnam için yeşil pasaport sahibi olsa da vize almak zorundadır. Bunun için Vietnam’da bulunan bir turizm ofisinden davetiye almalısınız ve bu davetiye ile pasaport öncesinde kapıda vizenizi onaylatmalısınız. Tüm bu işlemler için onlarca seçenek var ama uzunca bir araştırmadan sonra en ucuz ve güvenilir yöntemin Vietnam’daki Focus Travel ile iletişime geçmek olduğunu fark ettim. inbound@focusvietnam.com adresine pasaport fotokopiniz, otel ve uçak rezervasyonlarınızla birlikte istediğiniz tarihte davetiye mektubu başvurusunda bulunuyorsunuz. Onlar da size gönderdikleri banka hesabına 60 USD yatırmanız karşılığında 4-7 gün içerisinde vize davetiyenizi gönderiyorlar. Bu davetiye ile Vietnam’a indiğinizde form doldurup vize fotoğrafınızla birlikte 25 USD daha ödeyerek en geç 30 dakika içinde vizenizi alıp ülkeye giriş yapıyorsunuz. Denendi onayladı.

Vietnam’da Drone Yasağı

Muhteşem bir doğaya ve pirinç tarlalarına ev sahipliği yapan Vietnam’da drone uçurmak hiç şüphesiz ki en büyük hayallerimden biriydi. Havana’da başıma gelenlerden sonra bir ülkeye gitmeden önce drone yasaklarıyla ilgili detaylı çalışma yapmaya başladım. Vietnam’da çekilmiş inanılmaz görüntüler vardı, yasak olabileceği hiç aklıma gelmezdi ama 2018’de bir şekilde drone yasakları gelmişti ve hava limanlarından droneların toplandığı yazıyordu. Forumlarda o kadar çok uyarı görmüştüm ki biletlerini aldığım Vietnam bir anda hayal kırıklığı yaratmıştı. Sonrasında özellikle Da Nang hava limanında droneların toplandığını okumaya başladım. Ben ise Hanoi hava limanına iniş yapacaktım. Uzunca bir araştırmadan sonra Hanoi için bir uyarı göremesem de dronu parçalara ayırıp valizime dağıtmaya karar verdim. Sonrasında gün geldi çattı ve Hanoi havalimanından geçerken gerçekten kimse drone konusunda bir şey sormadı ve rahatça ülkeye giriş yaptım. Ülkeye girdikten sonra da uçurmak istediğim yerde etraftaki güvenlik görevlilerinden izin alarak onların gözetiminde uçuşlar yaptım. Farklı bir ülke, izinsiz uçuş yapmak başınızı ağrıtabilir.

Neden Hanoi

Vietnam’da gezilmesi gereken onlarca nokta var ama benim asıl amacım kısa sürede en çok merak ettiğim yerleri görmekti. Bunlar arasında en çok ilgimi çeken noktalar Ninh Binh, Halong Bay ve pirinç tarlalarıydı. Bu nedenle tüm bu noktalarında merkezindeki Hanoi’ye iniş yaptım ve konakladım. Tüm bu noktalar Hanoi etrafında olsa da merkeze oldukça uzaklar. Ya araba kiralayarak ulaşmalısınız ya da yerel tur firmalarının günü birlik turlarına katılmalısınız. Gitmeden önce yerel tur firmalarına gitmek istediğim noktaları ve günlerimi yazdım. Onlar da çok uçuk teklifler sundular. Endonezya’da günlük şöförlü araç kiralamak maksimum 50 USD civarındayken Vietnam’da 120 USD civarında teklifler aldım. Sonra Booking üzerinden 3 farklı otel ile görüşüp fiyatlar almaya başladım. Çoğu yine abartılı fiyatlar vermişken “Old Town Palace Guest” otelden mantıklı fiyatlar almaya başladım. Otelden Lucy ile whatsapp üzerinden 1 aya yakın uzun uzun görüşüp bana en uygun turları bulmasını istedim ve çok ekonomik çözümler bularak gönül rahatlığı ile Vietnam yolculuğuma başladım.

Yolculuk Başlasın

Japonya ve Vietnam gezime çıktığımda normale göre 6 kat yüksek tiroit değerleriyle yolculuğuma başladım. Öncesinde Japonya’da yaşadıklarımı Tokyo, Kyoto ve Nara rehberlerimden okuyabilirsiniz. Hastalığım nedeniyle Japonya’da çok zor gezmiştim ama son günümde görece sanki daha iyi hissediyordum.

Japonya’dan dönüşte Osaka hava limanından Bangkok aktarmalı uçakla Hanoi hava limanına sabah 9.30 gibi iniş yaptım. Sorun yaşamadan vizemi aldıktan sonra Lucy’nin ayarladığı araç ile 10.30’da Ninh Binh için yola koyulduk. Normalde günü birlik turlarla Ninh Binh gezisi yapabilirsiniz ama 10.30’da tur bulamayacağım için taksi ayarlamak zorunda kaldım. 2 saat sonunda Tam Coc bölgesine varmıştık ama hava hiç görmediğim kadar yağmurlu ve fırtınalıydı. Havanın birazcık durulduğunu düşündüğüm anda tapınak gezisi için arabadan indim ama 10 dakika sonra yeniden öyle bir yağmur başladı ki arabaya dönünceye kadar ıslanmadık yerim ve ekipmanım kalmadı. Şoför maalesef İngilizce bilmiyordu ve sonraki noktaya doğru beni götürmek istiyordu. Ben de gitmek istediğim yerlerin fotosunu gösteriyordum ama o da orayı ilk defa görmüş gibi bakıyordu. Zor da olsa anlaşarak Tam Coc’u tepeden gören Mua Cave’in önüne gelmiştik ama çıkılması gereken 500 basamak vardı ve yağmur hiç hız kesmiyordu. Ben yağmurun biraz durmasını beklemeliyiz sonra şansımı deneyeceğim diyordum ama şoför anlamadığı için bir yerden sonra delirdi ve beni araçtan kovmaya çalıştı. O ara derdimi anlatabilmek için Lucy’i aramasını istedim. Lucy kendisine durumu anlattı ve bana arabadaki şemsiyeyi verdikten sonra yağmurun Vietnam’da asla durmadığını artık tırmanmam gerektiğini anlattı ve beni arabadan ısrarla indirdi. Tepeye çıkarken dronu yanımda götürsem ıslanacak ve işe yaramayacaktı, arabada bıraksam şoföre güvenmiyordum derken arabada bırakıp yola koyuldum. İlk başta hiç durmayacak gibi görünen hava ben tırmanmaya başladıkça hafifledi ve ben tam zirvedeyken tamamen durdu. Ne büyük şanstı ama. Sırılsıklam olmuş olsam da o yıllardır hayal ettiğim manzara karşımdaydı ve inanılmaz mutluydum. İyi ki arabadan kovulmuştum. Yeterince fotoğraf çektikten sonra Trang An üzerinde sandalla gezen insanları görüp hiç aklımda yokken gaza gelip mutlaka ben de binmeliyim diyerek inişe geçtim.

Trang An sandal turu Vietnam’da mutlaka yapmanız gereken bir etkinlik. İnanılmaz Tam Coc manzarası içinde Venedik’ten çok daha doğal ve eğer yanınızda sevdiğiniz varsa çok daha romantik olabilecek bir tur. Fiyatı da 30 TL civarında.

Sandalı bir kadın kullanıyordu ve 1 saatin üzerinde fotoğrafta gördüğünüz gibi kürekleri ayaklarıyla çekmeye devam etti. Tur boyunca meyve ve içecek satan sandallardan kürek çeken kişiye hediyeler almanız bekleniyor. İnmeden de yaklaşık 15-20 TL civarında bahşiş bekleniyor. Bu fiyatlar Venedik ile kıyaslanınca inanılmaz ucuz. 1 saatin üzerindeki tur boyunca karanlık mağaralardan geçiyor ve muhteşem manzaranın keyfini çıkarıyorsunuz. Ayrıca sivri dağ yamaçlarında yaban keçilerini de görme şansınız var.

Muhteşem turdan sonra arabaya geçip Hanoi’ye doğru yola koyulduk. Önceki gün Japonya’da gezip sonraki gün hiç ara vermeden Ninh Binh turumu tamamlamıştım. İnanılmaz yorgun bir şekilde Hanoi’deki otelime doğru yola koyuldum. Hanoi Vietnamlılara göre büyük bir şehir ama bize göre avuç içi kadar. Merkeze ulaştığınız anda arabayla gezmek yerine  istediğiniz yere yürüyerek daha çabuk ulaşıyorsunuz. Otelimin olduğu sokağa ulaştığımda aslında çok büyük şok yaşamıştım. Tam bir keşmekeşin içindeydim. Ana sokaktan otelin olduğu yere ulaşmam için pazar gibi bir şeyin içinden geçmem gerekiyordu ve yerler kan, sebze, ördek kafası ve motor yağı doluydu. Evet yere serilmiş et ve sebzelerin yanında motor tamir eden bir dükkan ve çıplak gezen çocuklar. Asya’nın en uçuk ülkesi Endonezya sanırdım ama Vietnam gerçekten olağan dışıydı. Yağmur hiç durmuyordu, durmamalıydı da. Çünkü o sokaklar başka türlü temizlenmezdi.

O kötü ve dar sokaktan sonra otelime gelmiştim ama otel de tam bir fiyaskoydu çünkü önceki günler pırıl pırıl Japonya’da rahata ve temizliğe alışmıştım. O an geceyi çok büyük hata yaptığımı düşünerek geçirsem de her ülkenin ilk gününde yaşadığım aksilikleri düşünerek sakin olmayı deneyip ortama uyum sağlamaya çalıştım.

Sabah erkenden Halong Bay turum vardı. Temiz olmadığına emin olduğum omletimi ekmeğin arasına koyup elime tutuşturdular ve erken gelen tur görevlisiyle beni otelden sepetlediler. O omlet temiz değildi ama inanılmaz lezzetliydi. İnanılmaz pis yollarda elimdeki omleti yiyerek otobüse doğru turdaki diğer kişileri toplayarak ilerdik. Bir şekilde olaydan keyif almayı başarmıştım ve 2. günümde pis olmakla ilgili sorunlara takılmaktan vazgeçmiştim. 3 saat sonunda Halong Bay’a ulaşmıştık. Bizi hemen tur gemisine aldılar ve yola koyulduk. 5’li masalarda oturduk ve yol boyunca Vietnam yemeklerini tatmaya başladık. Masada benden başka 2 Fransız ve 2 İspanyol çift vardı ve birazcık sohbetten ve yemeğimi yedikten sonra güverteye çıkıp fotoğraflarımı çekmeye başladım. Halong Bay manzarası inanılmaz. Sisli ve yağmurlu bir havada sivri adacıklar arasında yol alıyorduk. 1 saat sonra turistik bir mağaraya vardık ve mağara turundan sonra tekne turu için başka bir bölgeye ulaştık. Burada dilerseniz kano da yapabilirsiniz ama ben yanıma bir kişiyi daha bulamadığım için kalabalık teknelere binmeyi tercih ettim. Fotoğrafta 20 Çinli’nin bindiği  sandalı görebilirsiniz. Biz bu sandala 5 kişi binmiştik.

Sandal turundan sonra yüzmek için sahili olan ve turistlerin konaklayabildiği adaya geldik. Tam buraya geldiğimiz anda hava düzeldi ve drone uçurmak için çok güzel bir an yakalamış oldum. Adadaki güvenliğe gidip izin istedim ve normalde yasak olduğunu ama bana güvendiğini söyleyerek gözetiminde dronumu kaldırdım. Keşke hava birazcık güneşli olsaydı ama en büyük hayallerimden biri daha bir şekilde gerçek olmuştu.

Drone videolarımı izleye izleye gemiyle kıyıya doğru ilerledik ve muhteşem yolculuğumuzu tamamladık.

Vietnam’da Trafik

Buraya gelirken Lucy’e araç kiralamak istediğimden bahsettim ve o da hiç tavsiye etmediğini, Vietnamlı şöförlerin çok kötü araba sürdüğünü anlattı. İlk başta aldırmayıp araç kiralamak istedim ama fiyatların turlardan çok daha pahalı olduğunu fark edince vazgeçtim. Geldiğimde fark ettim ki şöförleri hiç de öyle anlatıldığı gibi kötü araba sürmüyorlar. Araç kiralamak isterseniz sorun yaşamazsınız ama ilginç kuralları olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle trafikleri sağdan akıyor yani direksiyonları bizimki gibi solda. Bu Asya ülkesi için alışıldık bir durum değil. Ama bölünmüş yolda solda yani hızlı şeritte ilerleyen araçlar ısrarla arkasından gelen araca yol vermiyor ve öndekini sollamak yerine %90 sağlıyorsunuz. 4 günlük gezimde bu konudan kesin emin oldum. Niye arkandan gelen hızlı araca yol vermezsin ve seni sağlamasını istersin bu baya ilginç geldi.

Pirinç Tarlaları Gezim

Halong Bay turumdan sonra 2 gün boyunca pirinç tarlalarını gezmek istiyordum. Bunun için yine Lucy’nin ayarladığı turla Sapa bölgesi için anlaştım.

Öncelikle Vietnam’daki en güzel pirinç tarlalarının Mu Cang Chai bölgesinde olduğunu söylemeliyim. Benim de Vietnam’a gelmemdeki en büyük amaç bu bölgeye gitmekti fakat biletleri almadan önce bilmediğim şey bu bölgeye giden turların 1 Eylül’den sonra başladığıydı. Yani benim Vietnam’daki son günümde. Haliyle hiç bir tur ayarlayamamıştım ve özel şöförlü araçlar da 500 USD gibi fiyatlar istiyordu. Şansıma küsüp Lucy’nin önerisiyle Sapa bölgesindeki pirinç tarlalarını görmeye karar verdim. Eylül ayı Vietnam’daki pirinç tarlaları için “Golden Season” denilen bir dönem.

1 gece 2 günlük Sapa turum için sadece sırt çantamı alıp sabah erken tur firmasının beni alması için beklemeye başladım. Yine pis ama nefis bir omlet ile kahvaltımı yaptıktan sonra topuklu ayakkabı ve gece elbiseli çok güzel bir kadının otele girişini hayretle izledim. Sonra adımı söylemesin mi? Yok artık diyerek o benim dedim ve yola koyulduk. Ördek kafalarının ve motor yağının doldurduğu sokakta topuklu ayakkabı ve gece elbisesiyle gezen kadın tezatı başka ülkede yaşanır mı bilemiyorum ama şaşkınlıktan saçmalayıp kadına kıyafetinin pirinç tarlaları turu için biraz iddialı olup olmadığını sordum. O da tur firmasında İngilizce bilen olmadığı için kendisinden yardım istediklerini söyledi. Beni araca ulaştırmak için sabah erkenden getirilmiş. Yalan yok kendisinin bizimle gelmeyeceğini öğrenince üzüldüm. Önceki turda otobüs tam bir fiyaskoydu ve bugün de öyle bir şey beklerken VIP bir vanda buldum kendimi. Kocaman deri koltuklu bir van içerisinde Sapa kasabasına yolculuğum başladı. 4.5 saat sonunda İngilizce bilmeyen şoförüm beni bir otelin önüne bırakıp gitti. Kendisine pirinç tarlası nerede ben ne yapacağım desem de içeriyi göstererek go go dedi. Ulen yine saçma bir şeyler var dedim ama otele girince hemen birisi yanıma gelip durumu açıkladı. Burası Viet Flower Hotel’di ve Sapa turları organize ediyordu. Hemen beni ilk tur öncesi öğle yemeği için restoran bölümüne aldılar ve Vietnam’da yediğim en lezzetli yemekleri sundular. Bu arada mutfakla wc iç içeydi ama görmezden gelmekten başka çarem yoktu.

Yol boyunca çok büyük pirinç tarlalarının yanından geçmiştik ama hava yine inanılmaz yağmurlu ve sisliydi. Tur kapsamında ilk gün büyük tarlaları gezdikten sonra yerli halkın kaldığı evlerden birine misafir olmak vardı ama yağmur nedeniyle program iptal edildi ve en yakındaki Cat Cat kasabasına doğru yola koyulduk.

Cat Cat kasabası Çin göçmeni Black Hmong yerlilerinin yaşadığı kasabaydı. Hmong yerlileri yıllardır turist ağırladığı için çoğumuzdan iyi İngilizce konuşabiliyor ve el işi örgüleri satarak geçimlerini sağlıyorlar. Otelimiz önünde sabah 6’dan akşam 7-8’e kadar ayakta bekleyip çıkan turistin peşine takılıyorlar ve ellerindeki ürünleri satmaya çalışıyorlar. Bunu öyle görev edinmişler ki onlardan bir şey almazsanız size gerçekten kırılıyorlar ve garip bir tavır sergiliyorlar. Yağmur altında yanımızda Hmong kadınlarıyla Cat Cat kasabasında bol bol yerli insan fotoğraflama şansı yakaladım.

Dönüşte kasabanın diğer ucundan minibüsle bizi alıp otele doğru götürdüler. O minibüste İtalya’da doğmuş Etiyopyalı Teddy’i ile tanıştık. Türk olduğumu duyduktan sonra “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” demesin mi? Avrupa’da özellikle İtalya’da ülkemizde yaşananların yakından takip edildiğiniz uzun uzun konuşma şansımız oldu. Bu sayede Avrupa’daki ve Afrika’daki siyasi durumları da ilk ağızdan dinlemiş ve yeni şeyler öğrenmiş oldum. Bu gezi bana çok şey katmıştı ama Teddy ile sohbetlerimizin de bana farklı konularda daha büyük katkılarının olduğunu düşünüyorum.

2. gün sabahında rehberimize ısrarla bugün mutlaka hava kötü olsa da büyük pirinç tarlalarını görmek istediğimi anlatmaya başladım. Eğer bizi başka yere götürecekse lütfen önceden söylemesini ve gerekirse tek başıma yola devam edeceğimi anlattım ama merak etmememi ve istediğimi alacağımı söyledi. Yola çıkmadan önceki günün deneyimiyle mutlaka çizme bulmam gerektiğini anlamıştım ve çizme alacak market arayışına koyuldum. Sonra oteldekiler biz size kiralayalım dediler. Sonra Teddy ile birer tane edinip yola koyulduk. Verdiğimiz en doğru karardı.

Yine kapıda Hmong kadınları bekliyordu. 11 kişi çıktığımızda turda 11 kadın bize eşlik etmeye başladı. Diğerleri diğer turistleri beklemeye devam etti. Yol boyunca nerelisin, adın ne gibi tanışma soruları sorup iletişim kurmaya çalıştılar. Sonra yavaş yavaş beklenen oldu ve yağmur altında pirinç tarlalarına doğru tepeden aşağıya inmeye başladık. Yol boyunca adım başı kaygandı ve yavaş yavaş çizmeleri saplayıp geri çıkaramadığımız çamurlara girmeye başladık. İlk yarım saat içinde ekipten düşmeye  ve çamura bulanmaya başlayanlar oldu. İşte bu sırada Hmong yerlileri turist paylaşımı yapıp turdaki insanların elinden tutup yol boyunca kaymamaları için rehberlik etmeye başladı. Benim rehber benden umudu kesmişti ama biliyordu ki illaki bir yerde kendisine muhtaç olacaktım.

Fotoğraflarda gördüğünüz gibi yol boyunca kirlenmeyen kimse kalmadı. Hmong yerlileri ile dereleri aştık, çamurlara saplandık, kaydık, düştük ama çok mutluyduk. Genlerimizde sakladığımız doğal olana özlemi burada 5.5 saat boyunca gidermeye çalıştık.

Yukarıdaki beklediğim manzara için bir noktada durduk ve havanın da sakinleşmesini fırsat bilip drone uçurmaya karar verdim. Ben bunları yaparken benim ekip çoktan yola çıktı ve baya ilerledi. Ben dronu indirip arkalarından koşmaya başladım ama yetişemedim. Bu arada koşarken cüzdanımı düşürmüştüm. Arkamdan bir çocuk bağıra bağıra geliyordu ve durup bir an baktığımda elinde cüzdanımı gördüğümde aklım çıktı. Düşünün tüm param ve kredi kartlarım içindeydi. Kaybetsem muhtemelen dönüşüm hiç kolay olmayacaktı. Sevinçten çocuğa sarılıp yanaklarını sıktım ama çocuğu nasıl korkuttuysam koşarak uzaklaştı ve bir hediye bile veremedim. Tabii tüm bunlar olurken grubumu da kaybetmiştim. Sonra 15 dakika koşar adım kafama göre aşağıya doğru inerken bir anda grubumun önüne çıktım. Onlar da beni görünce hayretle bir şeyler anlatmaya başladı. Sen ne yaptın nereden geldin, biz seni aradık bulamadık derken ben olmadık bir yerden inivermiştim. Rehberin götürdüğü yolda 4 kişi kayıp düşmüştü, diğerleri de düşmemek için çamura oturup ilerlemişti. Yani turdaki herkes çamura bulanmıştı ve beni temiz görünce tebessümle karışık kızdılar. Teddy’de tüm bu olanlardan nasibini almıştı.

Ekibimi bulduktan sonra 1 saat daha pirinç tarlaları arasında yürüyüp kasabanın karşısına ulaştık. Toplamda 5.5 saat yürümüştük ve en temizleri ben olmama rağmen inanılmaz çamura bulanmış halde turu tamamladık. Araçlara binmeden önce yemek için mola verdik ve her gezgin kendine yardım eden Hmong yerlisinden bir şeyler satın alarak teşekkür etti. Ben de kendi rehberimden bir şeyler satın aldım ve fotoğraflarıma poz veren diğer kadınlara nazar boncuğu hediye ederek vedalaştık. Onlar sayesinde oldukça güvenli ve keyifli bir zaman geçirmiştik.

Otele dönüp üzerimizdeki çamuru temizledikten sonra dönüş için otobüse doğru yola koyulduk. Gelirken VIP van ile geldiğimiz Sapa’dan bu sefer yataklı öğrenci yurdu benzeri otobüsle geri dönüyorduk. Otobüse binerken ayakkabıları poşete koyduk ve ayaklarımızın öndeki koltuğun altına girdiği yataklı ve ranza tipi çift katlı otobüste yolculuğumuz başladı. Otobüsteki herkes çamura bulanmıştı ve ayakkabıları çıkarınca içeriyi fena bir koku sarmıştı. İlk 10 dakika isyan etsek de havalandırma sayesinde sonrasında yatarak seyahat etmenin tadını çıkardık ve 5 saat sonunda Hanoi’ye ulaştık.

Sonra otelimde duşumu alıp temiz çamaşırlarıma kavuştuktan sonra hava limanına gidip inanılmaz Vietnam yolculuğumu sonlandırdım.

Yazımın başında dediğim gibi Japonya-Vietnam gezime başladığımda 6 kat yüksek tiroit değerlerine sahiptim ve Japonya’da deyim yerindeyse ölü gibi geziyordum. Vietnam’ın ilk günlerinde biraz daha iyiydim ama son 2 gün hastalığımdan eser yoktu. Gezi boyunca hiç ilaç kullanmama rağmen döner dönmez yaptırdığım tahlillerde tüm sonuçlarımın düzeldiğini fark ettim. Mutluluk en iyi ilaçtır demekten kendimi alı koyamıyorum. Bir hayal uğruna kapıldığım hastalıktan beni başka bir hayalim kurtarmıştı. Muhteşem eğitici, iyileştirici ve dolu dolu fotoğraflarla döndüğüm gezimde bir çok hayalim gerçek olmuştu.

Japonya benim için teknolojiye, huzura ve kültüre olan yolculuktu ama Vietnam ne kadar hijyen sorunları yaşasam da “doğal olana” bir yolculuktu ve gerçekten inanılmaz keyif alarak 4 gün gezmiş oldum.

Genlerimizdeki doğal olanı arayışımıza inat kapitalizm evime geri çağırmıştı. Sırası ile Sapa, Hanoi, Dubai, İstanbul ve Ankara yolculuğum başladı. İçimde inanılmaz bir huzur ile evime geri döndüm.

Başka başka gerçek olmuş hayallerde görüşmek üzere…

Birhan Uğuz

Hanoi, Ninh Binh, Halong Bay ve Sapa – Vietnam Gezi Rehberi” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s