26 Haziran – 10 Temmuz 2017 tarihleri arasında Orta ve Güney Amerika hayallerimi gerçekleştirmek üzerine yola koyuldum. Aslında Mersin’den (ailemin yanından) yola çıktığımda ilk hedefim İnkalar’ın başkenti Cusco’ya ulaşmaktı ama Türkiye’den Cusco’ya direk uçuş yoktu. İyi bir planlama yapmak için aylar öncesinde çalışmaya başladım ve THY ile Havana gidiş geliş biletlerimi aldım. Havana’dan da diğer ülkelere (Peru, Meksika, El Salvador, Kolombiya) Avianca ile biletlerimi ayarlamaya başlamıştım. Dile kolay 13 günde 12 uçuşum vardı ve ofisten arkadaşlarımın beklentisi bu sefer kesin dönemeyecek olmamdı. Gitmeden eşyalarımı da paylaştırmıştım 🙂
Küba bizden vize isteyen bir ülke ama aracı şirketlerle bunu çok rahat alabiliyorsunuz. Hem ülkeye girişte hem de dönüşte Havana’ya uğramak zorunda olduğumdan 2 farklı tarih için zorunlu vizemi Pronto Tour’dan posta yoluyla aldım. Buraya kadar her şey yolundaydı. İstanbul’dan Havana’ya 14 saatte vardıktan sonra uzun bir vize kuyruğu beni bekliyordu. Sıra bana geldiğinde görevli beni kenara aldı ve bir memur göndererek sorguya başladılar. Neden bu kadar çok seyahat ediyorsunuz, burada kaç gün kalacaksınız, ne iş yapıyorsunuz vb. sorular soruldu ve aynı gün öğleden sonra Peru’ya aktarmalı uçuşum olduğunu tüm detaylarıyla anlatmama rağmen 1.5 saate yakın sorgulandım. Çünkü memurlar İngilizceyi neredeyse hiç bilmiyorlardı ve her cevabıma karşılık OK dedikten sonra içeri girip başkasını gönderiyorlardı. İlk gün 3 memur beni yeniden yeniden sorguladılar ve sonunda kapıdan geçtim. Tam bitti artık rahatladım derken valizimde ki dronu fark edip uluslararası suçlu muamelesi yaparak 2 polisin beni yaka paça yeniden sorgu odasına götürmesi bir oldu. 2 saate yakın drone ile amacımın ne olduğunu anlatmaya çalıştım.
Suçsuz olduğum anlaşılmıştı ama gümrük memurları dronuma el koymuşlardı. Bir daha geri almakla ilgili hiç olumlu cevap alamamıştım. Yani bu İngilizce’yi bize Dünya dili diye yutturan eğitim sisteminin kulaklarını da bol bol çınlatmıştım. Aslında 1492’den sonra İspanya sömürgesindeki bu topraklara İspanyolca bilmeden gelmek bir gezgin için bol bol macera demekti ve en baştan bunu zaten göze almıştım.
Adana-İstanbul-Havana uçuşundan sonra 3.5 saat sorguya çekilmiş bu bünye artık çok ama çok acıkmıştı ve yorgun düşmüştü. Bir kenara çekilip çantamdaki çerezlerden yemeye başlamıştım ki temizlik görevlisi 2 kadın yanıma gelip bir şeyler istemeye başladılar. Biraz zor oldu ama çikolata istediklerini anlayıp Mersin’den bayram dönüşü yanımda getirdiğim çikolatalı şekerlerden ikram ettim. Tabii benim de beynime glikoz gidince aklıma Küba hakkında okuduğum “çikolatayı çok seviyorlar” yorumu geldi ve şirin bir şekilde elimde çikolata kutusuyla gümrük memurlarının yanına gittim. Kimse elimdeki çikolataya hayır diyemedi. Aktarmalı uçuşumdan önce dronumu geri alabileceğim sözünü de kapıp huzurlu bir şekilde 5 saat bir köşede diğer uçuşumu bekledim.
Sakin ol, karnını doyur ve olumlu düşün metodu yine işe yaramıştı.
Aslında aynı gün Küba’da kısa bir tur yapmayı düşünüyordum ama o kadar gerilmiştim ki dinlenip sakinleşmeyi tercih ettim. Zaten Peru-Meksika turumdan sonra Havana’da 2 gece kalacaktım.
Sonunda zaman gelmişti ve Avianca ile San Salvador – Lima – Cusco uçuşum için check in kuyruğuna girmiştim. Sıra bana geldiğinde Avianca görevlileri “ilk Türk müşterimiz sizsiniz, hoş geldiniz, teşekkür ederiz” tarzı yorumlara başladılar ama bir yanlışlık var bence kesin benden önce Türkler sizinle uçmuştur diyerek biletimi alıp uçuşa geçtim. İlk durak San Salvador’da sürprizim beni bekliyordu. Evet ben de sizin gibi pasta veya küçük bir hediye beklerken 2 polis gelip beni sorgu odasına götürdüler 🙂 Yine yaklaşık 3.5 saat süren, yandan ve önden suçlu gibi fotoğraflarımın çekildiği, parmak izimin alındığı ve telefonuma el konulup içindekilerin kopyalandığı bir sorguydu. Aslında çok sabırlı davranıyordum ama Lima uçuşuma çok az kalmıştı ve görevli memurlarla kavga etmeye başlamıştım. Uçuş kayıtlarımda Dubai’yi görünce şüphelenip uyarı almışlar. Ah Avianca ah! Kavgadan sonra tamamen tutuklanmayı beklerken tamam özgürsün, uçağına biz bilgi verdik koş ve şu perondan bin diye beni salıverdiler. Yani hayatımın koşusuydu sanki 🙂
Bundan sonrası Peru ve Meksika gezileri olduğu için atlıyorum (Peru ve Meksika anılarım pek yakında)
Meksika’dan sonra 2 gece kalacağım Havana’ya yeniden geldim. Nasıl mutluyum hayallerimin en büyüğünü Machu Picchu’yu gerçekleştirmişim. Havana’ya girişte sorun yaşayacağımı zannetmiyorum. Zaten geçen seferden beni tanıyorlar sorun çıkmaz, dronu da teslim eder ülkeye girerim diyordum ki girişte yine aynı sorgulamaları yaşadım ve yine yaklaşık 3 saatimi kaybettim. Düşünün geçen hafta geldiğimi ve aynı sorgulamayı yaşadığımı anlayan kimse çıkmamıştı. Dronumu gümrüğe yeniden teslim etmek üzere kağıt kalemle uzun uzun doldurdukları o formu doldurduk ve tamam artık herşey bitti giriyorum dediğim anda yeni bir sürpriz daha! Kağıdın altına karbon kağıdı koymayı unuttukları için o form tekrar doldurulacaktı 🙂 Hayır işlemek isteyen birisi Havana gümrüğe bilgisayar hediye edebilir.
Tüm bu aksiliklerden sonra Havana’ya giriş yaptım ve sabit fiyat olan 30 CUC’a taksimi ayarlayıp otele doğru yola koyuldum. Kısıtlı zamanda Küba’yı gezeceğim için taksiciye ekstra 5 CUC’a önce Devrim Meydanı’na uğramayı kabul ettirdim. Ama arkadaş çok gergindi çabuk ol 5 dakika sonra giderim sende burada kalırsın şeklinde bir tavırla beni gönderdi ve önden 20 CUC’u aldı. Yani nasıl sevgi dolu bir ülkeye gelmiştim böyle. Acele acele fotoğraflarımı çekmeye çalışırken 3 kadın turist ısrarla kendi fotoğraflarını çekmem için beni alı koydular. İngilizce bilmedikleri için derdimi de anlamıyorlardı. Sonra hadi madem sizde benim fotomu çekin dedim ama o telaşla yanlış elimi kaldırmıştım. Arkadaşlar arasında sonra bu fotoğrafın baya gırgırı yapıldı ama orada çekilmiş en kullanışlı fotoğrafım da buydu.
Aceleci taksime yeniden binip “Biz Evde Yokuz” ekibinin önerisine uyarak Hostal Las Maletas’a vardım. Yer bulabiliyorsanız kesinlikle burada kalmanızı öneririm. Çünkü Küba’da konaklama en büyük sorun ve bu otel Küba koşullarının çok üstünde.
Otelim şehir merkezine çok yakın olduğu için 1.5 gün boyunca şehrin en bilindik yerlerini rahatça gezdim. Benim gibi Haziran – Temmuz aylarında gidiyorsanız kasırgalar veya yoğun sıcak gezinizi olumsuz etkileyebilir. Hava durumuna baktığımda sürekli yağmurlu olduğunu görüyordum ama şans eseri sadece ilk gün otelden ayrıldıktan sonra ıslanmıştım. Bu aylarda hava yağmurlu da olsa iklimden dolayı çok aşırı sıcak geçiyordu. İlk gün yağmur ve gök kuşağından faydalanıp zamanın durdurulduğu bu şehirde nostaljik fotoğraflar çekmenin keyfini yaşadım.
2. gün güneşli bir hava vardı ve şehrin merkezi yerlerinde tekrar tekrar aynı turları atmaya devam ettim. Latin müzikleri eşliğinde dans eden o mutlu insanları görmek terapi gibi geliyordu ve merkezden uzaklaşmak istememiştim. Ama sıcak hava gerçekten bunaltıyordu ve gözümün önünde bir teyzenin bayılıp kustuğunu görünce daha dikkatli davranmaya başladım.
Hayatımda hiç tatil yaptığımı hatırlamıyorum. Şimdi diyeceksiniz ki bu ne demek? Yani tatil denilince ülkemdeki açık büfe full Antalya otelcileri aklıma geliyor. Hiç çaba sarfetmeden dinlenmek olarak görüyorum. Benim yaptığım ise tatil denilen günlerde normale göre daha çok kendimi yorarak yeni yerler görme çabası. İşte son gün kendimi Havana’da tatilci olarak görmüştüm. Diğer günlere göre sırtımda neredeyse hiç ağırlık yoktu, yeni yerler keşfetmek istemiyordum ve tam aksine aynı sokakları tekrar tekrar yürüyerek o mutlu insanların mutluluğuna ortak olmak istiyordum. Galiba 12 günlük zorlu gezinin sonunda bu dinlenceyi kendime hak olarak görüyordum.
Gezilecek yerler konusunda internette çok fazla bilgi olduğunu biliyoruz. Ama müze veya kale ziyaretlerinden çok önerim Havana’nın gezebildiğiniz kadar sokaklarını gezin, sorgulamadan dans edin ve internet olmadığı için dış dünya ile kopmuş bağlantınızın huzurunu yaşayın. Tüm bloglarda denildiği gibi her köşe başında canlı müzikler, ara sokaklara sıçramış dans gösterileri ve tam fotoğraflık yüzler sizi bekliyor.
Şimdi gelelim diğer bloglarda olmayan önemli bir bilgiye. Küba’da suç oranı tüm dünya ülkelerine göre çok düşük olarak belirtilir. Evet belki doğrudur da. Yani kimse sizi öldürmek istemiyor ama dolandırıcılık, cep hırsızlığı, sokakta önünü kesip ısrarcı tutumla uyuşturucu satmaya çalışmak, yardım maksatlı sana zorla marketten bir şeyler aldırmaya çalışan insalar vb. herşeyi 1.5 günde burada yaşadım.
Evet tüm blog sayfalarında yazıldığı gibi eğlenceli bir şehir. Tıpta ne kadar geliştiklerini biliyoruz. Kominist düzen konusunda da olumsuz bir fikre sahip değilim ama şehirde turistlerin beklenmedik olaylar yaşamasının önemli bir nedeni var. Bu insanlar kendi içlerinde yeterince eşit ve huzurlu yaşıyor olabilirler ama biz turistler onların gözüne daha zengin ve mutlu görünüyoruz. Aralarından illaki bazıları eşit değil farklı ve üstün olmak istiyor ve önünden geçen turistten bir şeyler koparabilmeyi kendinde hak olarak görüyor. Yani bu bilinçle giderseniz daha az başını ağrıyabilir.
Sonuç olarak;
Gitmesi zor, konaklaması zor, pasaporttan geçmesi zor vb. kısacası turist olmanın zor olduğu bir ülke Küba. Ama minimalist bir düzen içerisinde insan olarak hayatta ne lazımsa sadece ona sahip ve eşit yaşayan bir toplum hayal edin.
Hayatınızdan en azından birkaç günü bu insanları yakından gözlemleyebilme şansını yaratabilmeniz dileğiyle..
Birhan Uğuz
“Havana – Küba” üzerine 4 yorum